30 Eylül 2015 Çarşamba

Hamilelikte idrarda protein neden çıkar?

Hamileliğim başlarında diyabet doktorum gebelikte nedeniyle diyabetime artı olarak yaşayabileceğim problemleri anlatmıştı. 10 yıldır varolan diyabetik retinopati durumumun artış gösterebileceğini bu nedenle göz açısından da çok sıkı takip edilmem gerektiğini söylemişti. İlk üç ay yaşadağım sık hipoglisemi nedeniyle gözlerimde bir bulanık görme durumu ortaya çıktı. Aynı durumu doğum sonrası da yaşadım. Göz muayenelerinde geçici bir durum olduğu söylenince rahat bir nefes almıştım.
 
Günde en az 10 kez olan şeker ölçümlerime artı olarak, haftalık kadın doğum kontrolü, iki haftalık kanda fruktozamin kontrolü, ayda bir göz kontrolü eklenmişti. 5 ayın sonlarına doğru ellerim ve ayaklarım dokuz aylıkmış gibi şişmeye başlayınca, birde üstüne baş ağrılarım eklenince idrar da protein baktılar. Sonuç normalden yüksek çıktı. Fakülte hastanesi doktorları herşeyin en kötüsünü pek hoş olmayan bir dille anlattıklarından tedirginliğim iyice arttı. Artık günde üç kez tansiyon ölçümüde yapıyordum :) O zamanlar bu duruma çok gülemiyordum haliyle. Şuan daha sakin bakabiliyorum. Kadın doğum doktoru riskli bir durum olduğunu ani bebek ölümüyle bile sonuçlanabileceğini söyledi. Koşarak diyabet doktoruma gittim. Hala aklıma geldikçe kendisine dua ediyorum. Doğum sonrası geçecek bu durum. Şekerin kontrol altında. Tansiyonuna dikkat et korkma dedi. Gerçekten doğumdan üç ay sonra idrarda protein çıkmaması doktorumun tecrübesini bir kez daha kanıtladı.
 
Böbrekten protein atılması sadece diyabetli gebeliğinde olan bir durum değilmiş. Malum bizler riskli gebelik grubundayız. Normal gebeliklerde de bu sıkça yaşanabiliyormuş.

Tansiyon yüksekliğine neden olabilecek riski arttıran durumlar; ilk gebelik olması, obezite (şişmanlık), ikiz ve üçüz gibi çoğul gebelikler, daha önceki gebeliklerde tansiyon yüksekliğinin olması, ailedeki gebe olan akrabalarda benzer tansiyon yüksekliğinin olması, şeker hastalığı, üzüm gebelik (molar gebelik) olarak sıralanabiliyor.
 
Preeklampsi (GEBELİK ZEHİRLENMESİ) nedir?
20.gebelik haftasından sonra tansiyon yüksekliğinin idrarda protein atılımı ile birlikte olmasıdır. Tanı koymak için tansiyon ölçümü ve idrar testi yapılır. Bunun için 24 saatte idrar bir kapta biriktirilir ve bu idrardaki protein atılımına bakılır.
Hafif ve şiddetli gebelik zehirlenmsi olmak üzere iki çeşidi vardır.
 
Benim yaşadığım şükür ki hafif olandı.
 
Hafif Gebelik Zehirlenmesi: Tansiyon değerinin 6 saat arayla yapılan ölçümde 2 kez 140/90 mmHg üzerinde olması, 24 saat biriktirilen idrarda protein atılımının olması, bacaklarda ödem şişlik, hızlı kilo alımı ile tanı konur.

Şiddetli gebelik zehirlenmesi: Tansiyon değerinin 6 saat arayla yapılan ölümde 2 kez 160/110 üzerinde olması ve 24 saatlik idrarda protein atılımının 5 gram’dan fazla olması ile tanı konur.
 
Son iki ay hastane de yattığım sürede tansiyon kontrolünü iyi yapmadıkları için erken doğuma acilen alınan 4 kişi gördüm. Yine aynı sonuca geldim sanırım. Kontrol kontrol kontrol. Gebelik başlı başına zorken, kronik bir hastalıkla bedenen ve ruhen daha yorucu hale gelebiliyor.
 
Diyabetiniz var ve gebe kaldıysanız, sizi rahatlatabilecek ve doğru yönledirebilecek bir doktorunuzun olması çok çok önemli. Unutmamak gereken birşeyde herkesin vücudunun herşeye farklı tepkiler verdiği. Benim ilk üç ay çok şekerim düşerken, diyabetli gebelik yaşayan bir arkadaşım şeker yüksekliği yaşadı. Doktorunuzu dinleyin, söylediklerini kendinize göre uyarlayın. Kendi kendinin doktoru olmak hepsinden önemli.
 
Kızım bir yaşını doldurdu. Şükürler olsun sağlığı iyi, bende onunla iyiyim. Diyabetim var çocuğum olmaz diye korkan ben zorda olsa başarıyla verdim bu sınavı. Sizde sınavda bazı sorulara takılırsanız benim gibi, seve seve yanınızda olurum.
 
Sağlıklı günlerimiz olsun :)


24 Temmuz 2015 Cuma

Diyabetli anne adayı hamilelik süresince hangi testleri hangi sıklıkla yaptırmalı?

Diyabetli olmaktan çok, diyabetli anne olmayı benimsedim sanırım. Hamilelik süresince kendime nasıl iyi baktıysam, sonrasında da kızıma güzel bir hayat sağlayabilmek için iyi bakmalıyım. Hamilelik sonra bir ay boyunca şeker kontrollerimi aksattığı itiraf ediyorum :) Çok bunalmış ve kendime söz vermiştim. "Yağmur doğunca 1 ay boyunca günde sadece bir kez bakacağım" diye.
 
22 yıllık diyabetli olunca evde kocaman bir dosyanız oluyor. Tahliller, rapor örnekleri, hastane kayıtları vs. Geçen gün hamilelik dönemime ait dosyaya baktığımda 22 yıla ait dosyadan daha kalın olduğunu farkettim.
 
Yağmur'u 5 haftalıkken öğrendik. İlk adım olarak Hba1c düşecekti.Sık şeker ölçersem dengeleyeceğimi biliyordum. 2 hafta sonra riskli doğum kontrolüne gittiğimde bilmediğim birşeyi öğrendim. Hamilelikte 1.saat tokluğu dikkate alınıyordu. 1.saat tokluğum 140 geçmeyecekti. İçimden bir itiraz ettim ama sesimi çıkarmadım. 1.saat 140 olan şekerim ikinci saat çok düşerdi bana göre. Aynı gün diyabet doktoruma gittim. Daha sakin bir insan olduğu için kendisiyle inatlaşmam daha kolay oldu. Evet doğru 1.saat 140 ı geçmeyecek dedi. düşer dedim, düşmez dedi. Düşer düşmez derken hakikaten düşmedi :) Bebeğin plasentası (kesesi) şeker salgılıyormuş. Vücuda özellikle yiyecek girdiğinde 1.saat sonlarına doğru plasenta şeker salgılamaya başlıyormuş. Haliyle şeker düşmek yerine ya sabit kalıyor ya da biraz artış gösteriyor. Sonuç olarak ilk saati iyi tutmak sonraki saatler için daha garantili oluyor.
 
Diyabetli anne adayının bebeğinin tutunması ve devamındaki gelişiminde doktorlar oldukça gerçekçi ve tedbirli davranıyorlar. Özellikle ilk üç ay ve son bir ay en riskli dönemler olarak görülüyor. İlk üç ayda sizin şekerinize bağlı çocuğun sinir yapısı, organları, gözü, kulağı, ağzı, burnu herşey şekilleniyor.
 
Diyabetli anne adayında diyabete bağlı komplikasyonlar varsa, hamilelik döneminde bu durumlar biraz artabiliyormuş. Çok şükür ki çok dikkat ettiğim için gözümle ilgili sıkıntı yaşamadığım tek dönem hamilelikti :) Altını çiziyorum çok dikkat ettiğim için! Birşey olmaz diyerek mevcut durumu gözardı etmemek gerekiyor.
 
İlk üç ay her hafta tam kan sayımı, riskli kadın doğum kontrolü, göz kontrolü ve nefroloji tarafından sıkı takibe alındım. Sık şeker ölçtüğüm için A1c düştü. Şeker kontrollü olduğundan gözüm atak yaşamadı. Riskli doğum tarafı içinde önemli olan şeker olduğundan şükür ki orda da bir sorun yaşamadık. Yağmurun ilk kalp atışını duyana kadar ki 10 günlük süre 10 yıl gibi gelmişti. Konuyu böldüm annelik işte :) 5. ayın sonlarında gözüme birşey olmuyo derken hiç beklemediğim yerden bir soru geldi.. Vücudum gereğinden fazla şişiyor, içtiğim su sanki dışarı atılmıyordu. Gestasyonel Proteinüri ismini daha yeni söyleyebiliyorum :) Hamileliğe bağlı idrardan protein atılımı eşliğinde yükselen tansiyon. Bunu ayrı bir konuda detaylandıracağım.
 
4. ayın içinde riskli doğumda kızımın organlarına tek tek bakıldı. Kulakları çınlasın İbrahim hoca maşallah maşallah çok iyi bir kız bu, şekerini kontrol et iyi olacak demişti. İçimden şükürler olsun dedim ama tedirginliğim hep baki kaldı. Belki rahatlasaydım bu kadar düzenli devam ettiremezdim bilmiyorum. Normal kadın doğuma yönlendirildim. Artık orada devam edecekti. Bir sıkıntı olmadıkça iki haftalık rutinler başlamış oldu. Hepsine giderken kan şekeri takip defteri, gitmeden birgün önce yapılan tam kan sayımı, enzim, hormon ve idrar testlerim hazırdı. Hangi kan tahlilleri yaptırmam gerektiğini mevcut duruma göre doktor karar veriyordu.
 
Diyabetli anne adayıysanız, fakülte hastanesinde takibe başlamanızı, sık şeker ölçümü yapmanızı. Diyabetin bebek üstünde yaratabileceklerini öğrenip 9 aylık süreci ona göre yaşamanızı tavsiye ederim. Mevcut komplikasyonlarla ilgili daha sık doktorunuzla görüşün, ekstra çıkabilecek durumlar için kendizi birazcık dinleyin, öğrenin.  Mutlaka bir diyetisyenle yemek düzeninizi ayarlayın. Uzun süreli kronik hastalığı olanlar kendi kendilerinin doktoları oluyor genelde. Ama unutmayın hamilelikte doğru bildikleriniz değişebiliyor. 22 yılı devirdim geçen günlerde. 23 yıllık diyabetli olarak hayatımın en sağlıklı ama en tedirgin dönemi hamileliğimdi. Hamilelik süresinde kendinize iyi bakarak tedirgin olun lütfen :)
 
Kızım 11 aylık oldu. Yaptığım, yaptığımız en güzel şey o. En büyük gücüm, en büyük desteğim. Yazdıkça hatırlıyorum, yorulmuşum biraz, fazlaca korkmuşum. Ama herşeye değmiş.
 
İyi ki varsın güzel bebeğim..
 
 
 

24 Haziran 2015 Çarşamba

Diyabetli anne adayı şeker kontrolünü nasıl sağlar?

Hamile olduğumu öğrendiğimde Hba1c değerim 7.2 idi. Bir ay sonra 6.5 sonraki aylarda ise 5.5 ve 5.3 aralığında devam etti. Doktorlar çok iyi çok çok iyi diyorlardı. Bilmiyorladı ki bu değerler için günde en az 12 kez şekerimi ölçüyordum :) Pişman değilim yalnış anlaşılmasın sakın. Kızım sağlıkla doğdu önemli olan buydu.
 
Hamileliği ilk öğrendiğim anda bir sürü soru dolanmaya başladı kafamda. Hele ki doktor birinci saat tokluğun 140 mg geçmeyecek dediğinde oldukça paniklemiştim. Hamilelikte 1.saat tokluğuna dikkat ediliyormuş. Hatta ilk söylediğinde doktor ilk saat benim 140 olursa sonra düşer dedim. Düşmez dedi biraz inatlaştım düşer dedim. İyi bakta gör dedi. Düşmedi :)
 
Fakülte hastaesinde riskli doğum tarafında takibim başladı. Aynı hastanenin diyabet bölümüne de gitmeye başladım. Riskli doğum herşey şekerine bağlı dedi. Şekerin iyiyse bebekte iyi doğacak. Şekerin kötüyse bebekte anomali oluşur. Suyu azalır ya da artar. Erken doğar. En kötüsü ani ölüm olabilir dedi. Son cümle herşeye dikkat etmeniz için yeterde artar bile.
 
Diyabet doktoru genel durum için bir sürü tahlil istedi. Çoğu oldukça iyiydi sadece ortalama şekeri düşürmemi istedi. Hamilelik diyabetinin şeker takibinde 1.saat tokluğu çok önemliymiş. Bebek herşeyi anneden alıyor. Fazla şekeride malesef.
 
Benden sonra anne olacağını öğrenen diyabetli arkadaşlarım oldu. Nasıl yaptın şekerini nasıl stabil tuttun? Tabiki sürekli stabil tutamadım. İlk başlarda fazlaca düşen şekerim son 1.5 ay sürekli yükselmeye başladı. Onlara söylediğim birinci şey "insülin pompası olmasaydı bebek sahibi olmayı düşünmezdim" ikinci ise "sık şeker ölçün" . İnsan daralıyor zaman zaman. Doğacak bebeğinizin sağlığı sizin dikkatinize biraz daralmanıza bağlıysa 9 ay sıkın dişinizi :) Günde en az 12 kez olmak üzere, ilerleyen aylarda artmak koşuluyla şekerimi ölçtüm.
 
Sabah açlık-tokluk
Ara öğün açlığı
Öğlen açlık-tokluk
Ara öğün açlığı
Akşam açlık tokluk
Ara öğün açlığı
Gece 2 ve 4 ölçümü
 
Niye bu kadar çok ölçtüm? Şeker ortalamam iyi olmalıydı. Ani düşük şeker bebekte sıkıntı yaratabilirdi. Yüksek şeker bebekte anomaliye sebep olabilirdi.
 
Hamilelikte A1c den çok fruktozamin önem taşıyormuş. Fruktozamin size 2-3 haftalık şeker ortalamanızı gösteriyor. 3.ay bitiminden sonra diyabet doktorum 3 haftada bir rutin bu testi yaptırmıştı.
 
Diyabetimi yaşadığım en tedirgin dönemdi. İtiraf edeyim en zoruydu. Sık şeker ölçümü ya da sık doktora gitmek değil. Ne olacağını bilmemek çok yormuştu. Elimden geleni yapıyordum. Sık şeker ölçüyordum. Buarada ben son aylarımda öğrendiğim için yararlanamadım. Diyabetli anne adayı hamileliğini öğrendiğinde, insülin ve strip raporunu hamilelik süresi için değiştirebiliyormuş. Yani o döneme özel strip adedinizi ve insülin dozunuzu artırabiliyorsunuz. Ben strip için çok fazla para ödemek durumunda kaldım. Mutlaka bu değişikliği yapın derim.
 
Diyabetli anne adayı hamileliğinde sık şeker ölçümü yapar, çokça doktor ziyaretine gider, fazlaca sabereder ve inanırsa minik bebek sağlıkla dünyaya gözlerini açar..
 
Canım kızım iyi ki geldin!

12 Haziran 2015 Cuma

Tip1 Diyabetliyim anne olabilir miyim?

Anne olmak en büyük hayalim aynı zamanda en büyük korkumdu. Kızım 10 aylık olmak üzere iyi ki olmuş dediğim ve hayatım boyunca pişmanlık duymayacağım tek şey o. Hamileyken neyi nasıl yaptığımı, hangi sıklıkta hangi tettikleri yaptırdığımı daha sonraki yazılarımda paylaşacağım.
 
2 Ocak 2014 kızım büyük bir süprizle hayatımıza girdi. İlk öğrendiğimde çok ağladım. Dedim ya en büyük hayalim en büyük korkumdu benim. Ben ne yapacağım? Onu nasıl koruyacağım? Onu etkilememesini sağlayabilir miyim? Şekerimi nasıl kontrol altında kalacak? Gözümle ilgili durumu koruyabilecek miyim? Şuan aklıma gelmeyen milyonlarca soru :)
 
Hani hep diyorum ya bir diyabetli kendine dikkat etmekten sıkılmadığı sürece herkesten daha sağlıklı olabilir diye, işte aynısı diyabetli hamileliğinde de geçerli. Bir diyabetli hamileliğinde kendine iyi bakarsa tam tabiri nur topu gibi bir bebek doğurabilir ;) Hamile kaldığımda HA1c 7.2 idi. Sonrasında 5.5 üstünü hiç görmedim :) Diyabetli hamileliğinin anahtar kelimeleri;
 
"Ekstra dikkat ve ekstra emek."
 
2 gün sonra hemen özel bir hastanede kadın doğum doktoruna gittik. 7 mm lik 5.5 haftalık minik bi keseyi anlattı bize :) İçeri girerken tansiyonum çıktı heyecandan. Nasıl bir duyguydu bu bütün dünya artık kızımdı. Kız olduğunu ilk anda hissetmiştim. Doktora diyabetimi anlatmaya başlayınca tedirgin oldu. Malesef Ülkemizde hala diyabetin tam olarak ne olduğunu bilmeyen doktorlar var. Ya da bir umutla gittiğiniz ve size yapıcı konuşacağını düşündüğünüz doktordan ruhen çökmüş olarak çıkıyorsunuz. Kadının ilk söylediği diyabetiniz olduğu için bebek tutunamayabilir. Tutsa gelişimi iyi olmayabilir. İyi gelişse anomaliler (normalden farklı) olabilir.7 ay sonrasında ani ölüm olabilir. Şekerinizden şu olabilir... bu ..... bir süre sonra ben o oda da değildim artık. Neyse çıktık odadan. Tek güzel şey onu görmekti sonrası büyük bir soru işareti ve tedirginlik. Eşim hep inandı. Hep onun güçlü olduğunu söyledi. Hiç yanılmadı. Annelik bambaşka. Hele ki diyabetiniz varsa. Bebek bekleyen her anne belirsizlikten tedirginlik duyar. Kronik hastalığınız varsa o tedirginlik büyürde büyür. Pozitif doktorlarımız sağolsun dokuz ay tedirginliğimi artırmayı çok iyi başardılar. Pozitifliğin yanından geçmiyorlar şaka yapıyorum tabi ki :)
 
Aradan bir hafta geçti. İkinci farklı bir doktora gittim. Hayatımın hatası tek başıma gitmek oldu. Adam baktı " bu kese boş, zaten diyabetiniz var bu çok normal, üzülmeyin" dedi. Üzülmedim o an öldüm sanki. 2 saate yakın yürümüşüm farkına vardığımda nasıl geldiğimi anlamaya çalıştım uzunca bir süre.
 
Tanıdık vasıtasıyla Üniversite Hastanesi riskli doğum bölümünden zar zor randevu bulduk. Adam baktı. Baktı.. Baktı.. Kalp atışı var dedi. Ben yeniden doğdum. Evet hersey durdu kızım gelecekti biliyordum. Ama korkularım hiç bittimi? bitmedi.
 
9 aylık tettikler, hastane yatışları, doktor maceraları daha neler neler hepsini anlatacağım...
 
Doktor; A1c biraz yüksek. Anomaliler olabilir buna bağlı 10 gün sonra büyüyüp büyümediğine bakacağım dedi. O 10 gün bir ömürdü sanki :) 10 gün sonra bebeğimiz büyümüştü kalp atışlarını duyduk. Sanki atlar koşuyordu içimde. Ne büyük bir mucize, ne büyük bir hayranlık. Doktor serüven başlıyor. Artık herşey sizin elinizde. Ona iyi bakın ki sağlıklı doğsun dedi. Zeynep içinde kocaman bir umut ve kocaman bir korkuyla bu yola girdi. Sonunda ne mi oldu nur topu gibi bir kızım oldu :):):) Binlerce şükürler olsun..
 
 
 

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Diyabette ayak sağlığı

Tip1 diyabet tanısı konulduğu günden beri hatırladığım en net şeylerden biri ayaklarımı yıkadıktan, banyodan ve denize girdikten sonra annemin ayak parmak aralarımı kurulamam için beni uyarmasıdır. Gerçekten de 22 yıldır böyle bir alışkanlığa sahibim. Birde annemin akşamları ayak tabanıma dokunarak farklı yaptığı hareketleri hissedip-hissetmediğimi sordugunu hatırlıyorum.
 
Diyabetin çocukluktan gelmesinin tek iyi yanı alışkanlıklara yaş gereği daha kolay adapte olmak. Diyabetik ayak ile ilgili gittiğim eğitimlerde yaralı ayaklar, kesilmiş bacaklar gördüm. İnsanın içini daraltırken çokça tedirgin ediyor. Malesef diyabet beyin ve sinir uçlarını etkiliyor. Düzenli takip edilen şekerde bu durumu yaşama ihtimaliniz oldukça düşük. Tabi birde her kişinin yaşadığı diyabet komplikasyonları farklı oluyor. Bende diyabet gözü etkilerken, kiminde sinir uçlarında problem yaratabiliyor. diyabet başlı başına dikkat, özveri ve sabır isteyen bir hastalık. Hep diyorum ya "yedigime dikkat ediyorum, bana birşey olmaz" diye düşünebileceğiniz bir hastalık değil malesef.
 
İnsan da yaşayıpta farkına varma, sonrasında önlem anlamaya çalışma gibi bir durum var. Bende de var tabiki :) 12 yıl kadar önce ayak baş parmağımda tırnak batması sebebiyle bir iltihap oluşup, şişmişti. Kremler, dikkatli kesmeler, temiz tutup sarmalar hiçbiri fayda etmedi. Bu arada iltihap nedeniyle şekerim yüksek seyrediyordu. Son çare bu şişliği patlatıp içindeki iltihaptan bu şekilde kurtulmayı denemek oldu. Hastanede hemşire bu işlemi yaparken acıdan bayılacağımı hissettim. Hiç sesimi çıkarmadım ama acıdan sırtımdan ter akıyordu. İşlem bitti bende bittim. O zaman dedimki küçük bir tırnak batması bu kadar canımı yaktı. Daha büyük boyutlarının olmaması için dikkat..dikkat.. yine dikkat zeynep!
 
Çocukluk diyabetinde adapte olmak daha kolay dedim. Yalnış anlaşılmasın. Bana her söyleneni hemen kabul eden bir çocuk değildim. Sadece ozaman zorla bile olsa edinmiş olduğum alışkanlıklara kolay adapte olup, hale sürdürebiliyorum. Tip2 diyabette daha sık rastlanılan nöropati son zamanlarda kendi çevremdeki örneklere göre 30 yaş altında yaygınlaşmaya başlamış durumda..
 
Çocuk diyabetliye birşeyi anlatıp kabul ettirmek zordur. Ama durumu anlayıp, kavradıktan sonra inanın büyüklerden daha dikkatli oluyorlar. Ailelere büyük sabır gerekiyor.
 
Diyabetiniz varsa ayağınızda yanma, karıncalanma, ağrı ve uyuşma gibi şikayetler hissediyorsanız hiç beklemeden bir doktora görünmenizde fayda var. Sağlık geciktirmeye gelmez. Hele ki size hiç töleransı olmayan bir hastalığınız varsa..
 
Yaşayıpta anlayanlardan olmamanız dileğiyle...


16 Mart 2015 Pazartesi

İnsülin pompası ne işe yarar? Neden insülin pompası kullanmalıyım?

Tip1 diyabetin komplikasyonlarından daha önce kısaca bahsetmiştim. Bilindiği gibi insülinle tedavilerini devam ettiren diyabet hastaları günde 4 veya daha fazla insülin yaparak hayatlarını sürdürebilmektedirler. Bazı durumlarda sık insülin yapılması bile şeker düzeylerini normale çekememektedir. İnsülin pompaları özellikle bu tip hatalarda şeker düzeyinin dengelenmesi adına çok ciddi faydalar sağlayabiliyor. İnsülin pompası , tüm gün sürekli ve az miktarda insülin salgılayarak, kan şekerinin daha düzgün olmasını sağlar.
 
2011 yılında katıldığım diyabet kampından sonra doktorlarımın tavsiyesi ile insülin pompası taktırdım.Başlarda tedirgin olsamda hayatımın en doğru kararını verdiğimi anladım. Sanırım insülin pompası kullanmasaydım bebek sahibi olmayı düşünemezdim.
 
Düzenli spor, düzenli yemek ve diyabetin getirdiklerini uygulamama rağmen 18 yıllık diyabetim sebebiyle şekerimi istediğim değerlere çekmekte çok zorlanıyordum. İnsülin pompası takıldıktan sonra iki ay boyunca hangi yiyeceğe vücudumun ne kadar ihtiyaç duyduğunu belirlemeye çalıştım. Örneğin 1 dilim ekmek 1.2 insülin dozuna denk geliyor. Bana sorduklarında hayatınızın birkaç ayını fazla matematikle geçiriyorsunuz diye cevap veriyorum :) Sonrası ise ortalama şeker sonuçlarını aldığınızdaki mutluluk oluyor. Özellikle belirtmek isterim ki pompa taktırıp herşeyi gereğinden fazlaca yiyenlerden değilim. Unutmayın şekeriniz o anda yükselmese de fazla yedikleriniz kilo olarak geri dönüyor. Bunlarda ileriki zamanlarda kolesterol, kalp-damar rahatsızlıkları ve yüksek doz insülin anlamına geliyor.
 
İnsülin pompası düzensiz giden diyabeti düzene sokmakla birlikte, henüz komplikasyon geçirmemiş kişiler içinde büyük önem taşıyor. Yapılan araştırmalarda insülin pompasının  Göz hastalıklarını ( Katarakt, körlük gb) % 76 azalttığı - Böbrek hastalığını ( Diyaliz , börek yetmezliği ) % 56 azalttığı Sinir hastalığı (Uyuşma , karıncalanma, gangren ) % 64 azalttığı saptanmıştır. Özellikle Tip1 diyabet tanısı konmuş çocukların aileleri ile biraraya geldiğimde pompanın önemini çokça anlatmaya çalışıyorum.
 
Yıllardır iğne olduğumu düşünürseniz sadece 3 günde bir bir kez iğne acısı hissetmekte küçümsenemeyecek kadar mutluluk verici bir durum. Pompa öncesi hesaplarıma göre 18 yılda günde dört kereden düşünürsek 26.280 kez iğne acısı hissetmişim :)
 
3 aylık emeğiniz hayat boyu rahat yaşamanızı sağlayacak. Bir ömür için 3 ayın lafımı olur :)
Unutmadan sormak istediğiniz birşey olursa detaylı bilgi verebilirim.

2 Mart 2015 Pazartesi

Diyabetliyim, istediğimi yiyemeyecek miyim?

Çoğunlukla halk arasında şeker hastalığı nedir sorusunun yanıtı "hiç şeker yememek" gibi bilinir. Şeker yemezsiniz ve sorun çıkmaz. Keşke öyle olsaydı :) Şeker arkadaşlarım okursa bunu bi iç çekeceklerdir eminim ;)
 
Şeker hastası olan kişi kendisine nasıl bakması gerektiğini biliyorsa herşeyin tadına vücuduna gerektiği kadar bakabilir. Doktor değilim elbette, ama altını çizmek istiyorum. Şeker hastası şekerini nasıl kontrol edeceğini biliyorsa hoşuna giden ya da merak ettiği yemekleri tadabilir. Tıpkı benim elma şekerini 21 yaşındayken, pamuk şekeri 23, kuş lokumunu daha yeni tatmış olduğum gibi :) Çok büyük bir kaybım olmadığını anladım. Bunlar özel meraklar. Günlük hayatta ne yapacağım telaşı diyabet teşhisi konulduğu anda herkeste başlar. Çokta normaldir. Bilmediğiniz bir hastalık anlatılıyor ve birazda korkutuluyorsunuz. Ne yazık ki ülkemizde kronik hastalıkları anlatma ve destek olma konusunda tıbbi açıdan çok yetersiz bir durum var.
 
3 yıl kadar önce 6 yaşında bir çocuğun tip1 diyabet tanısı konduğunu ve ailenin ne yapacağını hiç bilmediği haberini aldım. Birkaç diyabetli arkadaş haberi aldığımız günün akşamı hastaneye gittik. Aile bitmiş. Çocuk şaşkın haldeydi. Birileri sürekli kan alıyor. Birisi ailesine hastalığı anlatıyor. Şekerin vermiş olduğu yorgunlukta eklenince yaşadığı durumu siz tahmin edin. Aile korkmuş anne bana soruyor " hiç tost yemeyecek mi? çikolata isterse ne yapacağız? şuan aklıma gelmeyen bir sürü soru.. Küçük bir çocuğa bu teşhis konulduğu için öncelikle ailenin bu duruma alıştırılması, çocuğa nasıl yardımcı olması gerektiği konusunda bilgi verilmesi gerekiyor.
 
Aile o kadar panik halindeydi ki o an ne söyleseniz bunu anlayamayacaklardı. Odaya girdim. Aile de benimle geldi. Hadi dedim arkadaşlar hep birlikte şeker ölçüyoruz. Çocuk bize baktı. 4 şeker abla-abi çantadan şeker ölçüm cihazlarını çıkardı. Hadi dedim sende ölç bakalım. Gözündeki o ışığı gördüm, hissettim. Aklından bir tek ben değilim diye geçirdi. Şans ki en iyi şeker onun ki çıktı :) Sonrasında ara öğün saatiydi ve salatalığı benimle paylaştı :) Bir yanım mutlu oldu, diğer yanım hüzünlendi yine.
 
Korkmayın! Diyabetiniz varsa, ölçülü yediğiniz yiyecekler için, vücudunuzun yediğiniz yemeğe karşılık ne kadar insüline ihtiyaç duyduğunu biliyorsanız, canınızın çektiği yemeklerden yiyebilirsiniz. Tabi herşeyde olduğu gibi durumu aşırıya kaçırmadan yapmak ileriye yatırım olacaktır. Ben şimdi çok yiyebilirim, o kadar da insülin yaparım derseniz, aldığınız kilolar size kolestrol olarak geri döner. Şekeriniz o an yükselmez belki ama ilerde mutlaka karşınıza çıkar.
 
Hayatın tadını çıkarın, zaman zaman merak ettiklerinizi yiyin. Aman diyim kontrolü bırakmadan yapın ;)



Diyabetin Kronik Komplikasyonları


Diyabetin en tatsız konusu, diyabet komplikasyonları.
 
Kontrolsüz devam eden şeker hastalığı vücutta sorunlar çıkarmaya başlar. Bu sorunlarda damar bakımından zengin organlarda sıkça görülür. Kontrollü diyabet ve kontrolsüz diyabetin en büyük ayrımı zamanla gelişen durumlarla anlaşılır. Kontrolsüz diyabet göz, böbrek, sinirler ve kalp-damar hastalıkları olarak kendini gösterebilir. Kontrollü diyabet ise stabil devam eden ve herhangi bir organı etkilemeden devam eden diyabettir. Aşağıda diyabetin kronik(geçiçi olmayan-tedavi edilebilen) komplikasyonlarını kısaca anlattım. Kendinizde bir değişiklik hissettiğinizi mutlaka doktora gidin. Her diyabetlinin temennisi bu komplikasyonları yaşamamaktır. Eğer başlayan bir durum varsa erken teşhisle tedavi süreci hızlıca başlar ve ilerlemesi büyük ölçüde azalır. Bana tek kelimeyle diyabeti anlat deseler "kontrol" derdim. Kontrol kelimesinin şeker sözlüğünde açıklamasının çok geniş olduğuna inanıyorum. Neden mi?
Kontrollü yemek yiyin, kontrollü egzersiz yapın, sık şeker kontrolü yapın, doktor kontrollerini ihmal etmeyin. Bu listeyi çok uzun bir hale getirebileceğimi düşünüyorum :) Diyabet demek hayatı kendine zindan etmek değil, varolan durumu düzene koyup kontrol altına almak demektir.
 
Ergenlik dönemindeki kontrolsüz diyabetim nedeniyle son on yıldır diyabetik retinopati takibindeyim. Tamamen geçmiyor evet ama  şekeriniz düzenli olduğunda mevcut durumun stabil devam etmenizi sağlıyor. Diyabet ve tüm hastalıklarda olduğu gibi yine işin en büyük kısmı size kalıyor. Birkaç aylık yapmış olduğum geri plana atma durumum on yıldır tedavi altında olmama sebep oldu. Kronik hastalık bazen insana ağır gelebiliyor. Yeter dedirtebiliyor. Ya kabullenip, düzene koyup rahatça devam ediyorsun ya da "bana birşe olmaz" diyerek sonuçlarına katlanıyorsun. Çevremdeki tüm diyabetli arkadaşlarıma kendi örneğimi anlatıyorum ki kendilerine daha iyi bakmanın önemini anlasınlar. 
 
Sadece hastalık için kullanmak yalnış olur. Hayatın her anında, her kısmında ayar hayat sağlar sözünü felsefe haline getirebilenlerden olmanız dileğiyle... 
 
 
  • Diyapetik Retinopati Kontrolsüz diyabet hastalığı gözün arkasındaki retina tabakasını etkiler ve  hasara yol açar. Bu damarlardaki düzensizlikler (kan şekeri yüksekliği ve sık oynamalara bağlı) ve balonlaşmalar göz içi kanamalarına ve tedavi edilmediği takdirde görme kaybına kadar yol açabilir. Bu nedenle diyabetlilerin yılda en az bir kez göz muayenesi olması gerekmektedir.
     
  • Diyabetik NefropatiKontrolsüz diyabet böbreklerindeki küçük damarlarda hasara yol açarak böbrek fonksiyonlarını bozabilir. Her hastalık için geçerli olduğu gibi, başlangıç safasında teşhis konulduğunda uygun tedavi ile bu bozukluklarının ilerlemesi engellenir. Bu nedenle diyabetlilerin düzenli aralıklarla (böyle bir komplikasyon geçirmiyorsanız 6 ayda bir) tam idrar tahlili ve böbrek fonksiyonlarını durumunu görebileceğiniz, varsa mevcut sıkıntının anlaşılmasını sağlayan mikroalbuminüri tetkiki yaptırmaları gerekmektedir.
     
  • Diyabetik NöropatiDiyabete hastalığının başka bir etkisi olan, sinirlerde gelişen bozukluklara nöropati denir. Genellikle ayaklarda yanma,uyuşma,karıncalanma hisleri ile kendini gösterir. İdrar yaparken zorlanma, tansiyon düşüklüğü, hazımsızlık-bulantı, erkeklerde iktidarsızlık diyabetik nöropatiye bağlı gelişebilir. Bu nedenle her vizite de ayak muayenesi ve nörolojik muayene yapılmalıdır.
     
  • Kalp - Damar HastalıklarıDiyabetlilerde kan şekeri yüksek seyrettiğinde, özellikle kalbi besleyen koroner damarlar ve beynin kan dolaşımını sağlayan damarlarda tıkanıklıklar oluşarak bir kalp krizine veya felce neden olabilir. Bu damar hastalıklarını önleyebilmek için kan şekeri, tansiyon ve kolesterol düzeylerinin düzenli takibi ve belirlenen sınırları aşmaması gerekmemektedir. Düzenli gidilen doktor kontrollerinde yeni gelişen bir durum varsa doktor ile mutlaka paylaşılmalı, gerekli tetkikler yaptırılmalıdır.
  •  
     

    16 Şubat 2015 Pazartesi

    Hiperglisemi (Yüksek şeker) nedir?

    Bir önceki yazıda bahsettiğim gibi, normalde açlık kan şekeri düzeyi 70-110 mg/dl. arasındadır, Tokluk kan şekeri ise 140 mg/dl.’yi geçmemelidir. Vücuttaki kan şekerinin normal sınırların üzerinde bulunmasına hiperglisemi adı verilir. Hiperglisemi diyabet hastalığının komplikasyonlarından biridir. Sık karşılaşılan bir sorundur.  
     
    Tıbbi beslenmenize uymamışsanız, egzersizlerinizi aksattıysanız, fazla stresliyseniz, vücudunuzda enfeksiyon durumu varsa, ilaç veya insülini zamanında almamanız veya miktarlarının yetersiz kalması gibi durumlar hiperglisemi tablosu oluşur.
     
    Sık sık idrara çıkmanız, Gece boyunca idrar yapmak için kalkmanız, Ağzınızın fazla kuruması, çokça su içme ihtiyacı duymanız, Normalden fazla açlık hissi ve yorgunluk, Açılan yaralarınızın çok yavaş iyileşmesi, Ciltte kuruma ve kaşıntı olması, net görememe ve cinsel organda kaşıntı, mantar enfeksiyonu hiperglisemide ilk akla gelen belirtilerdir.
     
    Hiperglisemi oluşmaması için düzenli bir yaşam hedefi ilk sırada yer alıyor. Zamanında doğru ve yeterli ilaç-insülin kullanımı, yaşa uygun egzersiz ve dengeli beslenme oluşabilecek sıkıntılı hiperglisemi durumlarının önüne geçecektir.
     
    Uzun süreli hiperglisemiler ne yazık ki koma haliyle sonuçlanabilir. Organ kayıplarına kadar ulaşabilir. 22 yılda iki kez koma yaşadım. Hatırlamak istemediğim anılarım diyebilirim. Koma durumundan yaklaşık bir hafta içinde doktor desteğiyle çıkabiliyorsunuz. Asıl sorun yüksek şekerin vücutta bırakmış olduğu kalıcı hasarlar oluyor. Bana soranlara anlatırken ya da gördüğüm yanlışları söylerken çok katı olduğumu düşünen arkadaşlarım umarım hiçbir zaman diyabet komplikasyonları yaşamak durumunda kalmazsınız.
     
    Siz siz olun ufak tefek noktaları atlamayın. Keşke demediğiniz sağlıklı günleriniz olsun;)


    Hipoglisemi (Düşük kan şekeri) nedir?

    Hipoglisemi vücuttaki kan şekerin normalin altına düşmesidir.
     
    Diyabet hastası olmayan bir kişide açlık kan şekeri 85-100 mg/ dl arasında iken, bu rakam toklukta 120-130 mg/ dl arasındadır. Uzun süren açlıklarda veya tokluk sonrasında - şekerli ve unlu bir yemek yedikten 2-3 saat sonra kan şekerinin düşmesi sonucu hipoglisemi oluşur. Aşırı terleme, çarpıntı, ellerde titreme, konsantrasyon kaybı,, sinirlilik, bulantı, aşırı acıkma hissi, konuşma güçlüğü, tam bilinç kaybı ile hipoglisemi oluşur.
     
    Hipoglisemi diyabet tanısı konmuş kişilerde yaşandığı gibi, farklı bir hastalığın bulgusu olabilir. Böyle durumlarda tam tanı konulabilmesi için, şeker yüklemesi testi yapılarak kesin sonuç alınabilir. Şeker yükleme testi sırasında alınan kan örneklerinde insülin değerlerinin yüksek, geç saatlerde şeker değerlerinin düşük oluşuyla yakınmaları olan bir kişide reaktif hipoglisemi tanısı koydurur.  İlk olarak tip 2 diyabet araştırılır. Ve kişide insülin hormonu yüksek değerlerde seyrediyorsa doktor tarafından ilaç tedavisi uygulanır.
     
    Beyin şekerle çalışır. Hipoglisemi yaşadığınızda beyninizi besleyecek madde kanda bulunmadığından, normalden farklı tavırlar sergileyebilirsiniz. Benim eşim kan şekerimin düştüğünü sinirlilik halimden ya da birden aklıma düşen yemeklerden anlayabiliyor :)
     
    Sık ve uzun süreli önüne geçilmeyen hipoglisemilerde beyin zarar görür. Aynı sekilde vücuttaki sinirlerde bundan etkilenebilir. Diyabet hastalarının hipoglisemiyi engelleyebilmeleri için, düzenli şekerlerine bakmaları, egzersizlerden önce mutlaka şeker kontrolü yapmaları, uzun süre aç kalmamaları, yediklerini karşılayacak insülin dozunu ayarlayabilmeleri çok önemlidir.
     
    Hipoglisemi geçirdiğiniz de, yanınızda bulunan 4-5 kesme şeker veya meyve suyu ile yavaşlatmaya çalışmanız gerekir. Kendinize geldiğinizde az önce kullandığınız meyve suyu veya küp şekeri yenilemenizi tavsiye ederim :) Ne zaman nerde olacağı belli olmaz:)
     
     

    10 Şubat 2015 Salı

    Kış aylarında diyabet

    Her diyabetliye söyleyen birileri mutlaka olmuştur. "Şeker olunca çok hasta oluyosun değil mi? Olunca da geçmezmiş. İşin zor valla" Bunu sıkça duyanlardan olduğumu öncelikle belirtmek isterim :) Evet diyabetli kış aylarında üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiğinde biraz daha uzun sürebiliyor. Ama unutulan en önemli şey bir diyabetlinin daha doğrusu bilinçli bir diyabetlinin kendine diğer insanlardan daha özel ve özenli davranması. Bu demek değil ki sürekli diyabeti düşünerek hayatı çekilmez hale getirmek. Zaman zaman yorsa da canımızı sıksada, bizi özel kılan birşeylerin olduğuna her zaman inandım. Diyabetlinin kışın çektiği en büyük zorluğun hareket alanlarının daralması olduğunu düşünüyorum. Dibayeti düzenli tedavi, beslenme, egzersiz diye düşünürken kış aylarının şartları biraz zorlayıcı olabiliyor. Burda da devreye yine kişinin kendini düşünmesi gerekiyor. Bir kere diyabet tembelliği pek kabul eden ir hastalık değil :) Hareketli olduğunuz dönemlerde şekeriniz daha düzenli gidiyor. Kendinizi iyi hissettiğiniz için daha regüle bir hal alıyor. Kendimden örnek vermek istiyorum. Kış aylarında birkaç gün arayla zencefil içiyorum. Üst solunum yolu enfeksiyonu için iyi bir önleyici olduğunu düşünüyorum. Yemek düzenim fazla değişmiyor. Çalıştığım için iş yerinde merdiven kullanmaya çalışıyorum. Hava çok soğuk olduğunda bile, üşümemi engelleyecek kıyafet giymişsin eve giderken kendime yürüme mesafesi bırakıyorum. Bu ne anlama geliyor? Toplu taşımadan daha erken iniyorum. 100 metre 100 metredir küçümsememek lazım :) Özellikle yeni diyabetlilere belirtmek isterim ki. Aman kış geldi çok hasta olacağım diye telaşlanmayın. Ya da kış geldi hareket edemiyorum kiloda veremem diyerek kendinizi yemek yemeye adamayın :) Bahaneler yaratmak her zaman en kolay yol oluyor bize. Çok haksız değiliz belki sistematik bir hayat yaşıyoruz. 22 yıldan anladığım en önemli şey gerçekten kendine titiz davrandığında yaptığın herşeyin daha mutlu ettiğidir. Hani size yorum yapanlar vardır demiştim. Sizden ricam bunu size söyleyenlere onlardan daha sağlıklı olduğunuzu söyler misiniz? Ben söylediğimde biraz bozuluyorlar :) Başlamak bitirmenin yarısı ise, inanmakta  başarmanın tamamıdır derim ben.

    2 Şubat 2015 Pazartesi

    Diyabetli çocuğum var, ne yapmalıyım?

    Hastalık herkesi üzer, tedirgin eder ve korkutur. Varolanın dışına çıkıp, bişeyleri nasıl değiştireceğimin tedirginliğini yaşarsınız. Sanırım kendi hastalığından çok, insanın çocuğunun hastalığı yıpratıyor.
     
    Kabullenmek, kabullenmek yine kabullenmek. Annemin bana yaptığı en büyük iyilik buydu sanırım. Kabullendi, çokça kısıtladı ama beni korudu. Çocukluk döneminde diyabet algılanması güç ama insana farkında olmadan olgunluk getiren bir durum oluyor. Benim yaşlarımda kaç tane arkadaşımla konuştuysam aynı sonuca vardım.
     
    Öncelikle diyabetin ne olduğunu, nasıl yönetilmesi gerektiğini ailenin öğrenmesi gerekiyor. Diyabet beslenme ve düzenli hayat dışında psikolojik durumlarada bağlanıyor. Diyabetle ilgili biraz fikir sahibi olduysanız yemek düzeni oluştururken zorlanmanız çok normal olacaktır. Çocuklar abur cuburu, şekeri çikolatayı çok sever ne yazık ki. Çocuğunuza bebeklikten sağlıklı beslenme konusunda kararlı davranan aileler bir nebze daha kolay alışıyorlar. Yine de hastalığın adı kötü geliyor kulağa. Çocuğunuzu yediklerinize özendirin. Evinize asansörle çıkıyorsanız merdiven kullanarak çıkın. Onunla yürüyüş yapın. Vakit geçirirken hastalıkla ilgili ufak bilgiler verin. Emin olun sizi dinliyor olacaktır. Sakin çocuğunuz agresifleşebilir, sizi tersleyebilir. Sabır sabır sabır. Annemi çok üzdüğümü yine hissettim...
     
    İçinden çıkamadığınız bir durum olduğunda mutlaka destek alın. Devlet hastanelerinde diyabet eskiye göre daha fazla biliniyor. Ve özellikle ilk tanı konduğunda diyabet hemşireleri tarafından hem insülin kullanımı ile ilgili, hem beslenme hemde psikolojik olarak çocuğunuza nasıl yaklaşacağınızla ilgili destek alabiliyorsunuz. Ama kimden ne kadar destek alırsanız alın kapını anahtarı sizde oluyor. Birde sosyal sorumluluk adına diyabetle ilgili bilgi alabileceğiniz kurum ve kişilere kendinizi kapatmayın. Emin olun ki yaşayan da tecrübeleriyle size destek olabiliyor.
     
    Okula giden diyabetli bir çocuğunuz varsa öğretmenine mutlaka bilgi verin. Şeker düşüklüğü yaşadağında olabileceklerden haberdar edin. Bir süre sonra çocuğunuz kendine herkesten daha iyi müdehale ediyor olacak, sakın korkmayın. Güvenin, destek olun, sakin yaklaşın.
     
    "Onu yeme" demek yerine "yersen başın çok ağrıyabilir, oyun oynarken yorulabilirsin" gibi sakin yaklaşımlar çocuğun durumu sorgulayıp anlamasına yardımcı olacaktır.
     
    En büyük öneri çocuğunuzu diyabet olan kendi yaşıtları ve büyükleriyle biraraya getirin. Kendi yaşıtlarıyla kendi dillerinde dertleşirken, büyük olanlara bakınca "bu hastalıkla büyüyebiliyormuş" diyerek biraz daha kendilerine güvenmeye başlıyorlar.
     
    İstediğinizde diyabetinizi paylaşacak birilerini bulabileceğinizi sakın unutmayın! Çünkü biz görünmeyen büyük bir aileyiz :)
     

    Tip1 Diyabetin (Çocukluk-Gençlik dönemi) belirtileri nelerdir?

    Kişiden kişiye değişiklik gösterir diyerek klasik cümleyi kurmak istiyorum. Aslında belirleyici durumları birçok kişide aynı olabiliyor. Her belirti diyabet demek değildir. Fazla kafanızı yormayın :)
     
    Benim diyabetim 5 yaşındayken teşhis edilmiş. Doğuştan mı ya da teşhisten yakın zaman öncemi oluştuğu belirlenememiş. Genelde hareketli olan bir çocukken, hareket etmemek için bahaneler yaratan fazlaca su içip haliyle sık tuvalete giden, hızla kilo kaybeden bir hal almışım. Aile tanıdığı olan doktorumuza götürdüklerinde sarılıktan şüphelenmiş. Tahlil yaptırıyorlar. Şeker 500 bilmem kaç küsür. Annem babam teyzem dayım ne olduğunu anlamamışlar. Şeker ne? Hastalığı nasıl olur? Biz şimdi ne yapacağız. Eminim küçük yaşta çocuğuna diyabet teşhisi konan her aile büyük bir korkuya kapılıyordur. Burda hem devlete hem de yaşayarak öğrenenlere büyük iş düşüyor. Kendi kenidinizin doktoru olmak, çocuğunuzun doktoru olmak başlarda ağır gelsede, kabullenmeye başladığınızda bir nebze rahatlıyorsunuz.
     
    Çocuğunuzun her zamankinden daha fazla susadığını, daha sık tuvalete gittiğini, fazlaca yeme isteği olduğu halde kilo kaybı yaşadığını gözlemlerseniz en kısa zamanda doktorunuzdan randevu almanız gerekir. Bazı çocuklarda farklı belirtilerinde olduğunu duymuştum. Bunlar; mide bulantısı, ağız kokusu, halsizlik gibi durumlar olabilir. Durumu tam olarak anlamak için mutlaka doktora başvurarak gerekli tahlilleri yaptırmanız gerekir.


    28 Ocak 2015 Çarşamba

    İş hayatında diyabet

    İş yaşantınızda diyabetin okula göre hem kolaylıkları hemde zorlukları olabiliyor. Baştan belirtmem gerekirki Tip1 diyabetinizle iş yerinde çalışmak üzere engelli raporuna sahipseniz, engelli kadrodan çalışabiliyorsunuz. Engelli denildiğinde akla ilk gelen fiziksel görünümdeki engel oluyor. Organ kaybı, organların doğru çalışmamasıda engeldir.
     
    İş hayatında bir diyabetli nasıl sorun yaşar? Hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) yaşadığınızda karşınızdakine boş bakmaya başladığınızda uyarılıyorsunuz :) Şaka bir yana belli süredir diyabet hastası olanlar, kan şekeri düşüklüğü ya da yüksekliğini rahatça hissedebiliyor. Yapılması gerekeni bildikten sonra ve sizin durumunuzu bilenler olduğu sürece çok ciddi problemler yaşamıyorsunuz. Annem hep der " İyi insanlarla karşılaşırsın umarım" doğru söze ne denir :)
    Genel olarak hastalığa karşı önyargıya sahibiz. Ne yazık ki iş yerleride bazı durumlarda canınızı sıkabiliyor. Kendinize nasıl mudehale etmeniz gerektigini biliyorsanız, yaşayacağınız sıkıntıları bir nebze azaltmış oluyorsunuz.
     
    Doktor önerisi değil, yaşayan bilir felsefesinden ben derim ki, çantanızda iş yerinizde kan şekeri ölçüm cihazı, meyve suyu, insülin kalemi, diyabetinizi belirten not veya bir kart bulundurun.
     
     
     
     

    Diyabetik Retinopati Nedir?

    Diyabetten en çok etkilenen organlar, küçük damarlardan zengin olan göz, böbrek ve beyindir.

    Diyabette gözün bütün bölümleri etkilenir. Görme kaybının nedeni ise, retina (göz arkasındaki damarların bulunduğu ağsı tabaka) damarlarda ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu durum "diyabetik retinopati" olarak tanımlanır. Diyabet yaşı ilerledikçe küçük damarlarda değişimler başlar. Bu değişimler sonucu retinada kanamalar başlar, damarlar sızmaması gereken maddeleri damar dışına sızdırır, bu sızıntı retinada sıvı toplanmasına (ödem) yol açar. Retinada tıkanan damarlar yeterli oksijeni ve besini gerekli yerlere iletememeye başlar. Böylelikle yeni ve anormal damarlar ortaya çıkar. Doğal oluşan damarlar olmadıkları için kolaylıkla kanama başlar ve görme kaybına kadar gidebilir. Beslenemeyen retina alanlarına laser yapılır. Laserin amacı, ileride görmeyi bozabilecek anormal yeni damarların gelişmesini engellemektir. Laser tedavisi ile görmeniz artmaz. Retinopatinin ilerlemesini durdurmak-yavaşlatmak içindir. Kişinin görmesini tamamen kaybetmesini yani kör olmasını önlemek için uygulanır.

    12 Yıldır Üniversite Hastanesi Retina bölümünde tedavim devam ediyor. Toplamda 4 kez laser tedavisi uygulandı. Hamileliğimi öğrendiğimde en çok gözümle ilgili sorun yaşamaktan korktum. Hamileliğimde bir kez daha anladım ki yıllardır doktorların söyledikleri, yaşadığım tecrübeler dikkat edildiğinde diyabetin regüle gidebileceğini gösterdi. Diyabet regüle gidince bağlantılı olarak gözümde bir ilerleme olmadı. Kızıma çok şey borçluyum.
    Kendinize iyi bakmak için sebepleriniz olsun ;)
     

    Diyabet ve ergenlik çelişkisi

    Diyabet ayarlı gittiğinde bir sıkıntı yaşamazsın. Diyabetli olanlar bu cümleyi çok duymuştur. Eminim. Evet ayar hayat sağlıyor bu da doğru. Diyabetin en zor dönemleri hangileri diye sorsalar, hamilelik ve ergenlik derdim. Hormonların verdiği herşeyi ben bilirim, ben yaparım düşüncesi, diyabetinse buna getirdiği kısıtlamalar. Gelde çık içinden :)
    Yalan söylemiyim fazladan yiyordum. Ergendim ben artık kendimi yönetebiliyordum. İğne saatim biraz geçsede birşey olmazdı. Ne yazık ki oldu.
     
    Hastalığım ortaya çıktığından beri 3 kez şeker komasına girdim. Biri ağır ikisi daha hafifti. 3 durumuda ergenlik döneminde yaşadım. Biraz anneye başkaldırış, biraz kendini ispatlama, çokça hastalığı kabullenmeme ve ergenliğin duygusal çalkantıları diyebilirim. Bu 3 komanın bende bıraktığı diyabetik retinopati oldu. En ağır olan sonuncusuydu. Du diyorum çünkü hatırlamıyorum. Bana sonradan anlattıklarında beni kendime getiren cümleyi teyzem kurmuştu. “Zeynep annenin yüzüne bakıyordun ve annem olsa su verir diye ağlıyordun.” 4 gün hayattan kopmuştum. Geri döndüğümde bunu duyduğumda çok canım yanmıştı. Yine bu hastalık bende neden var diye düşündüm. Yalan söyleyemem. Aradan biraz zaman geçtiğinde hastalığın geçeceği yok kendine gel Zeynep dedim. 12 yıldır hiç komaya girmedim J
     
    Merak ederseniz, gözümdeki retinopati devam ediyor. Bazen kötü örnekler insanı kendine getiriyor sanırım.
     
     
     

    İlkokulda beslenme saatleri

    Annemin hakkını hiç ödeyemem. Niye bu cümleyle başladım. Annem herşeyi ölçülü yaptı. Dikkat etti. Uyumadı. Yasakladı. Üzüldü. Sevdi. Belli edemedi.
    Ana okulu fotoğraflarımda doğum günlerinde herkesin tabağında koca dilim pasta, bende üç tane çörek otlu çubuk kraker :) Nasıl kabullenmişim, bilmiyorum. Bildiğim mecbur olduğumdu.
    İlkokulda 5 yıl boyunca her öğlen annem yemeğimi getirdi. Haftanın çoğu günü yemeğim aynıydı. Kabak dolması. Hala çok seviyorum, çubuk krakeri de öyle :) Neden kabak dolması? İçinde sebze, karbonhidrat ve proteini bulundurduğu için. Diyabetli bir çocuğunuz varsa özellikle küçük yaşta hastalık teşihisi konmuşsa, belli bir yaşa gelene kadar yemek düzenini ve miktarını annenin yönetmesi çok doğruymuş.
     
    *Diyabette beslenme konusunda detaylarını paylaşacağım.

    İlkokulda en şeker kız olmak :)

    Her zaman çantamda tuzlu çubuk kraker, meyve suyu olurdu. Çantam herkesinkinden ağır olurdu:) 20 yıl önce diyabet şimdiki kadar duyulmuş ya da rahatça kabul gören bir hastalık değildi. Annem öğretmenime anlattığında günlerce suratıma baktığını çok net hatırlıyorum. Ders esnasında şekerim düşerse bişeyler yeme özgürlüğüm vardı. Yapamadım. Çünkü hastalığımı 5.sınıfa kadar kimseyle paylaşamamıştım. Tenefüse çıkmıştık. Sürekli birlite dolaştığım arkadaşım Ebru'ya sana birşey söyleyeceğim ama korkma dediğimi anımsıyorum. Yüzüme bakıyordu.
     
    "Ebru ben şeker hastasıyım." O yaşta bir çocuk ne anlarsa onu anladı elbette :)
    "Bende çok seviyorum Zeynep. Ama seni yerken görmedim hiç. Kreşte de yemiyordun."
    "Öyle değil Ebru şeker yemiyorum ben, seviyorum da yemiyorum."
    "Anlamadım."
    "Bende bir hastalık var şeker yiyemiyorum." Ebru bir adım geri çekildi. Grip gibi sandı ne yapsın :)
    "Ne zaman geçecek?"
    "Geçmeyecek diye konuşuyorlardı. Sordum cevap vermediler." Geçeceğini düşünmüşüm demek ki..
    "Anladım, boşver."
     
    9 yaşındaki iki kızın hastalık üzerine konuşabilecekleri bununla sınırlı kaldı tabi ki. Bir korku başladı içimde. Ya birine söylerse. Bu korkuyu üzerimden atmama sebep olduğun için teşekkür ederim. Okuduğunda anlayacaktır.
     
    Matematiği sevmedim. O zamandan sözel işlerle uğraşacağım belliymiş. En büyük işim konuşmak, tanıyanlar bilir :) İyi mi oldu, kötü mü bilmiyorum. Ama matematikte zorlandığımı daha doğrusu istemediğimi anlayan Belma öğretmenim fazladan not veriyordu. O zaman kulağa hoş geliyor. Ama ileride bunun sıkıntılarını çekmedim değil. Herkes kendince haklı ne diyelim ;)

    Şeker Hastalığı nedir?


    En anlaşılır şekliyle; Diyabet (şeker hastalığı), insülinin vücutta bulunmaması veya görev yapamaması nedeniyle kan şekerinin yüksekliği ile seyreden sistematik bir hastalıktır. Bütün vucudun damalarını, özellikle küçük ve orta çaplı damarları etkiler. Ömür boyu süren bir hastalık olduğundan, yıllar içinde çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtileri kendi örneklerimle paylaşacağım.
     

    22 Yıldır çok şekerim


    22 yıllık Tip1 Diyabete, 5.5 yıllık bir sevgiye ve 5 aylık dünya güzeli bir bebeğe sahibim. Zeynebi, Zeynep yapan üç önemli tarihten ve 22 yılın mutlu-umutlu, yorucu-huzurlu, koşturmalı-sakin geçen günlerini paylaşmak istiyorum.
    Beş yaşına gelene kadar baklavayı tatmamış olan Zeynep, ailesinin onu sarılık testi yaptırmak için götürdüğü hastanede baklava yemek için ısrar etmişti. Kan tahlilleri çıkmıştı. Doktor anlattıkça annemin ağladığını, babamın başını eğdiğini hatırlıyorum. Bense baklava yemenin mutluluğunu yaşıyordum J Tip1 diyabet tanısı konmuştu. 1 ay boyunca Üniversite Hastanesinde tedavi gördüm. Süreci çok net hatırlamamakla birlikte, bazı sahneleri sanırım hayatım boyunca unutmayacağım. 1 ay sonunda doktor amca (beş yaşındayken amca oluyorlar J ) hastaneden çıkabileceğimi, ancak kendi iğnemi yapmadan beni evime göndermeyeceğini söylemişti. Hemşire abla iğneyi alıp yanıma geldi. Elinde insulin iğnesi, anlatmaya başladı. Anlattıklarını hatırlıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Sağ bacağımı açtı, “Hadi bakalım sen kocaman ablasın yaparsın” dedi. Böylece 17 Temmuz 1992 Cuma günü diyabet serüvenim başlamış oldu. Belirtmek isterim iğnemi kendim yaptım. Eee artık koca bir ablaydım. J
     
    Sanırım diyabet insana üzülürken sevinmeyi öğretiyor. Yazarken hey gidi diyorum gülüyorum bir yandan da hüzünleniyorum. İnsanın içini burksada, size sunulanla yaşamayı öğrenebilmek diyabetli kişinin hayatını kurtarıyor.
     
     

    Diyabetli anneyim

    Diyabetli olupta anne olmaktan korkmayan yoktur sanırım..
    Korkmayın dokuz ayın sonunda dünyanın en güzel mucizesi sizinle hayat bulduğunda, herşey eskisinden daha anlamlı oluyor.