28 Ocak 2015 Çarşamba

İş hayatında diyabet

İş yaşantınızda diyabetin okula göre hem kolaylıkları hemde zorlukları olabiliyor. Baştan belirtmem gerekirki Tip1 diyabetinizle iş yerinde çalışmak üzere engelli raporuna sahipseniz, engelli kadrodan çalışabiliyorsunuz. Engelli denildiğinde akla ilk gelen fiziksel görünümdeki engel oluyor. Organ kaybı, organların doğru çalışmamasıda engeldir.
 
İş hayatında bir diyabetli nasıl sorun yaşar? Hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) yaşadığınızda karşınızdakine boş bakmaya başladığınızda uyarılıyorsunuz :) Şaka bir yana belli süredir diyabet hastası olanlar, kan şekeri düşüklüğü ya da yüksekliğini rahatça hissedebiliyor. Yapılması gerekeni bildikten sonra ve sizin durumunuzu bilenler olduğu sürece çok ciddi problemler yaşamıyorsunuz. Annem hep der " İyi insanlarla karşılaşırsın umarım" doğru söze ne denir :)
Genel olarak hastalığa karşı önyargıya sahibiz. Ne yazık ki iş yerleride bazı durumlarda canınızı sıkabiliyor. Kendinize nasıl mudehale etmeniz gerektigini biliyorsanız, yaşayacağınız sıkıntıları bir nebze azaltmış oluyorsunuz.
 
Doktor önerisi değil, yaşayan bilir felsefesinden ben derim ki, çantanızda iş yerinizde kan şekeri ölçüm cihazı, meyve suyu, insülin kalemi, diyabetinizi belirten not veya bir kart bulundurun.
 
 
 
 

Diyabetik Retinopati Nedir?

Diyabetten en çok etkilenen organlar, küçük damarlardan zengin olan göz, böbrek ve beyindir.

Diyabette gözün bütün bölümleri etkilenir. Görme kaybının nedeni ise, retina (göz arkasındaki damarların bulunduğu ağsı tabaka) damarlarda ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu durum "diyabetik retinopati" olarak tanımlanır. Diyabet yaşı ilerledikçe küçük damarlarda değişimler başlar. Bu değişimler sonucu retinada kanamalar başlar, damarlar sızmaması gereken maddeleri damar dışına sızdırır, bu sızıntı retinada sıvı toplanmasına (ödem) yol açar. Retinada tıkanan damarlar yeterli oksijeni ve besini gerekli yerlere iletememeye başlar. Böylelikle yeni ve anormal damarlar ortaya çıkar. Doğal oluşan damarlar olmadıkları için kolaylıkla kanama başlar ve görme kaybına kadar gidebilir. Beslenemeyen retina alanlarına laser yapılır. Laserin amacı, ileride görmeyi bozabilecek anormal yeni damarların gelişmesini engellemektir. Laser tedavisi ile görmeniz artmaz. Retinopatinin ilerlemesini durdurmak-yavaşlatmak içindir. Kişinin görmesini tamamen kaybetmesini yani kör olmasını önlemek için uygulanır.

12 Yıldır Üniversite Hastanesi Retina bölümünde tedavim devam ediyor. Toplamda 4 kez laser tedavisi uygulandı. Hamileliğimi öğrendiğimde en çok gözümle ilgili sorun yaşamaktan korktum. Hamileliğimde bir kez daha anladım ki yıllardır doktorların söyledikleri, yaşadığım tecrübeler dikkat edildiğinde diyabetin regüle gidebileceğini gösterdi. Diyabet regüle gidince bağlantılı olarak gözümde bir ilerleme olmadı. Kızıma çok şey borçluyum.
Kendinize iyi bakmak için sebepleriniz olsun ;)
 

Diyabet ve ergenlik çelişkisi

Diyabet ayarlı gittiğinde bir sıkıntı yaşamazsın. Diyabetli olanlar bu cümleyi çok duymuştur. Eminim. Evet ayar hayat sağlıyor bu da doğru. Diyabetin en zor dönemleri hangileri diye sorsalar, hamilelik ve ergenlik derdim. Hormonların verdiği herşeyi ben bilirim, ben yaparım düşüncesi, diyabetinse buna getirdiği kısıtlamalar. Gelde çık içinden :)
Yalan söylemiyim fazladan yiyordum. Ergendim ben artık kendimi yönetebiliyordum. İğne saatim biraz geçsede birşey olmazdı. Ne yazık ki oldu.
 
Hastalığım ortaya çıktığından beri 3 kez şeker komasına girdim. Biri ağır ikisi daha hafifti. 3 durumuda ergenlik döneminde yaşadım. Biraz anneye başkaldırış, biraz kendini ispatlama, çokça hastalığı kabullenmeme ve ergenliğin duygusal çalkantıları diyebilirim. Bu 3 komanın bende bıraktığı diyabetik retinopati oldu. En ağır olan sonuncusuydu. Du diyorum çünkü hatırlamıyorum. Bana sonradan anlattıklarında beni kendime getiren cümleyi teyzem kurmuştu. “Zeynep annenin yüzüne bakıyordun ve annem olsa su verir diye ağlıyordun.” 4 gün hayattan kopmuştum. Geri döndüğümde bunu duyduğumda çok canım yanmıştı. Yine bu hastalık bende neden var diye düşündüm. Yalan söyleyemem. Aradan biraz zaman geçtiğinde hastalığın geçeceği yok kendine gel Zeynep dedim. 12 yıldır hiç komaya girmedim J
 
Merak ederseniz, gözümdeki retinopati devam ediyor. Bazen kötü örnekler insanı kendine getiriyor sanırım.
 
 
 

İlkokulda beslenme saatleri

Annemin hakkını hiç ödeyemem. Niye bu cümleyle başladım. Annem herşeyi ölçülü yaptı. Dikkat etti. Uyumadı. Yasakladı. Üzüldü. Sevdi. Belli edemedi.
Ana okulu fotoğraflarımda doğum günlerinde herkesin tabağında koca dilim pasta, bende üç tane çörek otlu çubuk kraker :) Nasıl kabullenmişim, bilmiyorum. Bildiğim mecbur olduğumdu.
İlkokulda 5 yıl boyunca her öğlen annem yemeğimi getirdi. Haftanın çoğu günü yemeğim aynıydı. Kabak dolması. Hala çok seviyorum, çubuk krakeri de öyle :) Neden kabak dolması? İçinde sebze, karbonhidrat ve proteini bulundurduğu için. Diyabetli bir çocuğunuz varsa özellikle küçük yaşta hastalık teşihisi konmuşsa, belli bir yaşa gelene kadar yemek düzenini ve miktarını annenin yönetmesi çok doğruymuş.
 
*Diyabette beslenme konusunda detaylarını paylaşacağım.

İlkokulda en şeker kız olmak :)

Her zaman çantamda tuzlu çubuk kraker, meyve suyu olurdu. Çantam herkesinkinden ağır olurdu:) 20 yıl önce diyabet şimdiki kadar duyulmuş ya da rahatça kabul gören bir hastalık değildi. Annem öğretmenime anlattığında günlerce suratıma baktığını çok net hatırlıyorum. Ders esnasında şekerim düşerse bişeyler yeme özgürlüğüm vardı. Yapamadım. Çünkü hastalığımı 5.sınıfa kadar kimseyle paylaşamamıştım. Tenefüse çıkmıştık. Sürekli birlite dolaştığım arkadaşım Ebru'ya sana birşey söyleyeceğim ama korkma dediğimi anımsıyorum. Yüzüme bakıyordu.
 
"Ebru ben şeker hastasıyım." O yaşta bir çocuk ne anlarsa onu anladı elbette :)
"Bende çok seviyorum Zeynep. Ama seni yerken görmedim hiç. Kreşte de yemiyordun."
"Öyle değil Ebru şeker yemiyorum ben, seviyorum da yemiyorum."
"Anlamadım."
"Bende bir hastalık var şeker yiyemiyorum." Ebru bir adım geri çekildi. Grip gibi sandı ne yapsın :)
"Ne zaman geçecek?"
"Geçmeyecek diye konuşuyorlardı. Sordum cevap vermediler." Geçeceğini düşünmüşüm demek ki..
"Anladım, boşver."
 
9 yaşındaki iki kızın hastalık üzerine konuşabilecekleri bununla sınırlı kaldı tabi ki. Bir korku başladı içimde. Ya birine söylerse. Bu korkuyu üzerimden atmama sebep olduğun için teşekkür ederim. Okuduğunda anlayacaktır.
 
Matematiği sevmedim. O zamandan sözel işlerle uğraşacağım belliymiş. En büyük işim konuşmak, tanıyanlar bilir :) İyi mi oldu, kötü mü bilmiyorum. Ama matematikte zorlandığımı daha doğrusu istemediğimi anlayan Belma öğretmenim fazladan not veriyordu. O zaman kulağa hoş geliyor. Ama ileride bunun sıkıntılarını çekmedim değil. Herkes kendince haklı ne diyelim ;)

Şeker Hastalığı nedir?


En anlaşılır şekliyle; Diyabet (şeker hastalığı), insülinin vücutta bulunmaması veya görev yapamaması nedeniyle kan şekerinin yüksekliği ile seyreden sistematik bir hastalıktır. Bütün vucudun damalarını, özellikle küçük ve orta çaplı damarları etkiler. Ömür boyu süren bir hastalık olduğundan, yıllar içinde çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtileri kendi örneklerimle paylaşacağım.
 

22 Yıldır çok şekerim


22 yıllık Tip1 Diyabete, 5.5 yıllık bir sevgiye ve 5 aylık dünya güzeli bir bebeğe sahibim. Zeynebi, Zeynep yapan üç önemli tarihten ve 22 yılın mutlu-umutlu, yorucu-huzurlu, koşturmalı-sakin geçen günlerini paylaşmak istiyorum.
Beş yaşına gelene kadar baklavayı tatmamış olan Zeynep, ailesinin onu sarılık testi yaptırmak için götürdüğü hastanede baklava yemek için ısrar etmişti. Kan tahlilleri çıkmıştı. Doktor anlattıkça annemin ağladığını, babamın başını eğdiğini hatırlıyorum. Bense baklava yemenin mutluluğunu yaşıyordum J Tip1 diyabet tanısı konmuştu. 1 ay boyunca Üniversite Hastanesinde tedavi gördüm. Süreci çok net hatırlamamakla birlikte, bazı sahneleri sanırım hayatım boyunca unutmayacağım. 1 ay sonunda doktor amca (beş yaşındayken amca oluyorlar J ) hastaneden çıkabileceğimi, ancak kendi iğnemi yapmadan beni evime göndermeyeceğini söylemişti. Hemşire abla iğneyi alıp yanıma geldi. Elinde insulin iğnesi, anlatmaya başladı. Anlattıklarını hatırlıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Sağ bacağımı açtı, “Hadi bakalım sen kocaman ablasın yaparsın” dedi. Böylece 17 Temmuz 1992 Cuma günü diyabet serüvenim başlamış oldu. Belirtmek isterim iğnemi kendim yaptım. Eee artık koca bir ablaydım. J
 
Sanırım diyabet insana üzülürken sevinmeyi öğretiyor. Yazarken hey gidi diyorum gülüyorum bir yandan da hüzünleniyorum. İnsanın içini burksada, size sunulanla yaşamayı öğrenebilmek diyabetli kişinin hayatını kurtarıyor.
 
 

Diyabetli anneyim

Diyabetli olupta anne olmaktan korkmayan yoktur sanırım..
Korkmayın dokuz ayın sonunda dünyanın en güzel mucizesi sizinle hayat bulduğunda, herşey eskisinden daha anlamlı oluyor.