16 Şubat 2015 Pazartesi

Hiperglisemi (Yüksek şeker) nedir?

Bir önceki yazıda bahsettiğim gibi, normalde açlık kan şekeri düzeyi 70-110 mg/dl. arasındadır, Tokluk kan şekeri ise 140 mg/dl.’yi geçmemelidir. Vücuttaki kan şekerinin normal sınırların üzerinde bulunmasına hiperglisemi adı verilir. Hiperglisemi diyabet hastalığının komplikasyonlarından biridir. Sık karşılaşılan bir sorundur.  
 
Tıbbi beslenmenize uymamışsanız, egzersizlerinizi aksattıysanız, fazla stresliyseniz, vücudunuzda enfeksiyon durumu varsa, ilaç veya insülini zamanında almamanız veya miktarlarının yetersiz kalması gibi durumlar hiperglisemi tablosu oluşur.
 
Sık sık idrara çıkmanız, Gece boyunca idrar yapmak için kalkmanız, Ağzınızın fazla kuruması, çokça su içme ihtiyacı duymanız, Normalden fazla açlık hissi ve yorgunluk, Açılan yaralarınızın çok yavaş iyileşmesi, Ciltte kuruma ve kaşıntı olması, net görememe ve cinsel organda kaşıntı, mantar enfeksiyonu hiperglisemide ilk akla gelen belirtilerdir.
 
Hiperglisemi oluşmaması için düzenli bir yaşam hedefi ilk sırada yer alıyor. Zamanında doğru ve yeterli ilaç-insülin kullanımı, yaşa uygun egzersiz ve dengeli beslenme oluşabilecek sıkıntılı hiperglisemi durumlarının önüne geçecektir.
 
Uzun süreli hiperglisemiler ne yazık ki koma haliyle sonuçlanabilir. Organ kayıplarına kadar ulaşabilir. 22 yılda iki kez koma yaşadım. Hatırlamak istemediğim anılarım diyebilirim. Koma durumundan yaklaşık bir hafta içinde doktor desteğiyle çıkabiliyorsunuz. Asıl sorun yüksek şekerin vücutta bırakmış olduğu kalıcı hasarlar oluyor. Bana soranlara anlatırken ya da gördüğüm yanlışları söylerken çok katı olduğumu düşünen arkadaşlarım umarım hiçbir zaman diyabet komplikasyonları yaşamak durumunda kalmazsınız.
 
Siz siz olun ufak tefek noktaları atlamayın. Keşke demediğiniz sağlıklı günleriniz olsun;)


Hipoglisemi (Düşük kan şekeri) nedir?

Hipoglisemi vücuttaki kan şekerin normalin altına düşmesidir.
 
Diyabet hastası olmayan bir kişide açlık kan şekeri 85-100 mg/ dl arasında iken, bu rakam toklukta 120-130 mg/ dl arasındadır. Uzun süren açlıklarda veya tokluk sonrasında - şekerli ve unlu bir yemek yedikten 2-3 saat sonra kan şekerinin düşmesi sonucu hipoglisemi oluşur. Aşırı terleme, çarpıntı, ellerde titreme, konsantrasyon kaybı,, sinirlilik, bulantı, aşırı acıkma hissi, konuşma güçlüğü, tam bilinç kaybı ile hipoglisemi oluşur.
 
Hipoglisemi diyabet tanısı konmuş kişilerde yaşandığı gibi, farklı bir hastalığın bulgusu olabilir. Böyle durumlarda tam tanı konulabilmesi için, şeker yüklemesi testi yapılarak kesin sonuç alınabilir. Şeker yükleme testi sırasında alınan kan örneklerinde insülin değerlerinin yüksek, geç saatlerde şeker değerlerinin düşük oluşuyla yakınmaları olan bir kişide reaktif hipoglisemi tanısı koydurur.  İlk olarak tip 2 diyabet araştırılır. Ve kişide insülin hormonu yüksek değerlerde seyrediyorsa doktor tarafından ilaç tedavisi uygulanır.
 
Beyin şekerle çalışır. Hipoglisemi yaşadığınızda beyninizi besleyecek madde kanda bulunmadığından, normalden farklı tavırlar sergileyebilirsiniz. Benim eşim kan şekerimin düştüğünü sinirlilik halimden ya da birden aklıma düşen yemeklerden anlayabiliyor :)
 
Sık ve uzun süreli önüne geçilmeyen hipoglisemilerde beyin zarar görür. Aynı sekilde vücuttaki sinirlerde bundan etkilenebilir. Diyabet hastalarının hipoglisemiyi engelleyebilmeleri için, düzenli şekerlerine bakmaları, egzersizlerden önce mutlaka şeker kontrolü yapmaları, uzun süre aç kalmamaları, yediklerini karşılayacak insülin dozunu ayarlayabilmeleri çok önemlidir.
 
Hipoglisemi geçirdiğiniz de, yanınızda bulunan 4-5 kesme şeker veya meyve suyu ile yavaşlatmaya çalışmanız gerekir. Kendinize geldiğinizde az önce kullandığınız meyve suyu veya küp şekeri yenilemenizi tavsiye ederim :) Ne zaman nerde olacağı belli olmaz:)
 
 

10 Şubat 2015 Salı

Kış aylarında diyabet

Her diyabetliye söyleyen birileri mutlaka olmuştur. "Şeker olunca çok hasta oluyosun değil mi? Olunca da geçmezmiş. İşin zor valla" Bunu sıkça duyanlardan olduğumu öncelikle belirtmek isterim :) Evet diyabetli kış aylarında üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiğinde biraz daha uzun sürebiliyor. Ama unutulan en önemli şey bir diyabetlinin daha doğrusu bilinçli bir diyabetlinin kendine diğer insanlardan daha özel ve özenli davranması. Bu demek değil ki sürekli diyabeti düşünerek hayatı çekilmez hale getirmek. Zaman zaman yorsa da canımızı sıksada, bizi özel kılan birşeylerin olduğuna her zaman inandım. Diyabetlinin kışın çektiği en büyük zorluğun hareket alanlarının daralması olduğunu düşünüyorum. Dibayeti düzenli tedavi, beslenme, egzersiz diye düşünürken kış aylarının şartları biraz zorlayıcı olabiliyor. Burda da devreye yine kişinin kendini düşünmesi gerekiyor. Bir kere diyabet tembelliği pek kabul eden ir hastalık değil :) Hareketli olduğunuz dönemlerde şekeriniz daha düzenli gidiyor. Kendinizi iyi hissettiğiniz için daha regüle bir hal alıyor. Kendimden örnek vermek istiyorum. Kış aylarında birkaç gün arayla zencefil içiyorum. Üst solunum yolu enfeksiyonu için iyi bir önleyici olduğunu düşünüyorum. Yemek düzenim fazla değişmiyor. Çalıştığım için iş yerinde merdiven kullanmaya çalışıyorum. Hava çok soğuk olduğunda bile, üşümemi engelleyecek kıyafet giymişsin eve giderken kendime yürüme mesafesi bırakıyorum. Bu ne anlama geliyor? Toplu taşımadan daha erken iniyorum. 100 metre 100 metredir küçümsememek lazım :) Özellikle yeni diyabetlilere belirtmek isterim ki. Aman kış geldi çok hasta olacağım diye telaşlanmayın. Ya da kış geldi hareket edemiyorum kiloda veremem diyerek kendinizi yemek yemeye adamayın :) Bahaneler yaratmak her zaman en kolay yol oluyor bize. Çok haksız değiliz belki sistematik bir hayat yaşıyoruz. 22 yıldan anladığım en önemli şey gerçekten kendine titiz davrandığında yaptığın herşeyin daha mutlu ettiğidir. Hani size yorum yapanlar vardır demiştim. Sizden ricam bunu size söyleyenlere onlardan daha sağlıklı olduğunuzu söyler misiniz? Ben söylediğimde biraz bozuluyorlar :) Başlamak bitirmenin yarısı ise, inanmakta  başarmanın tamamıdır derim ben.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Diyabetli çocuğum var, ne yapmalıyım?

Hastalık herkesi üzer, tedirgin eder ve korkutur. Varolanın dışına çıkıp, bişeyleri nasıl değiştireceğimin tedirginliğini yaşarsınız. Sanırım kendi hastalığından çok, insanın çocuğunun hastalığı yıpratıyor.
 
Kabullenmek, kabullenmek yine kabullenmek. Annemin bana yaptığı en büyük iyilik buydu sanırım. Kabullendi, çokça kısıtladı ama beni korudu. Çocukluk döneminde diyabet algılanması güç ama insana farkında olmadan olgunluk getiren bir durum oluyor. Benim yaşlarımda kaç tane arkadaşımla konuştuysam aynı sonuca vardım.
 
Öncelikle diyabetin ne olduğunu, nasıl yönetilmesi gerektiğini ailenin öğrenmesi gerekiyor. Diyabet beslenme ve düzenli hayat dışında psikolojik durumlarada bağlanıyor. Diyabetle ilgili biraz fikir sahibi olduysanız yemek düzeni oluştururken zorlanmanız çok normal olacaktır. Çocuklar abur cuburu, şekeri çikolatayı çok sever ne yazık ki. Çocuğunuza bebeklikten sağlıklı beslenme konusunda kararlı davranan aileler bir nebze daha kolay alışıyorlar. Yine de hastalığın adı kötü geliyor kulağa. Çocuğunuzu yediklerinize özendirin. Evinize asansörle çıkıyorsanız merdiven kullanarak çıkın. Onunla yürüyüş yapın. Vakit geçirirken hastalıkla ilgili ufak bilgiler verin. Emin olun sizi dinliyor olacaktır. Sakin çocuğunuz agresifleşebilir, sizi tersleyebilir. Sabır sabır sabır. Annemi çok üzdüğümü yine hissettim...
 
İçinden çıkamadığınız bir durum olduğunda mutlaka destek alın. Devlet hastanelerinde diyabet eskiye göre daha fazla biliniyor. Ve özellikle ilk tanı konduğunda diyabet hemşireleri tarafından hem insülin kullanımı ile ilgili, hem beslenme hemde psikolojik olarak çocuğunuza nasıl yaklaşacağınızla ilgili destek alabiliyorsunuz. Ama kimden ne kadar destek alırsanız alın kapını anahtarı sizde oluyor. Birde sosyal sorumluluk adına diyabetle ilgili bilgi alabileceğiniz kurum ve kişilere kendinizi kapatmayın. Emin olun ki yaşayan da tecrübeleriyle size destek olabiliyor.
 
Okula giden diyabetli bir çocuğunuz varsa öğretmenine mutlaka bilgi verin. Şeker düşüklüğü yaşadağında olabileceklerden haberdar edin. Bir süre sonra çocuğunuz kendine herkesten daha iyi müdehale ediyor olacak, sakın korkmayın. Güvenin, destek olun, sakin yaklaşın.
 
"Onu yeme" demek yerine "yersen başın çok ağrıyabilir, oyun oynarken yorulabilirsin" gibi sakin yaklaşımlar çocuğun durumu sorgulayıp anlamasına yardımcı olacaktır.
 
En büyük öneri çocuğunuzu diyabet olan kendi yaşıtları ve büyükleriyle biraraya getirin. Kendi yaşıtlarıyla kendi dillerinde dertleşirken, büyük olanlara bakınca "bu hastalıkla büyüyebiliyormuş" diyerek biraz daha kendilerine güvenmeye başlıyorlar.
 
İstediğinizde diyabetinizi paylaşacak birilerini bulabileceğinizi sakın unutmayın! Çünkü biz görünmeyen büyük bir aileyiz :)
 

Tip1 Diyabetin (Çocukluk-Gençlik dönemi) belirtileri nelerdir?

Kişiden kişiye değişiklik gösterir diyerek klasik cümleyi kurmak istiyorum. Aslında belirleyici durumları birçok kişide aynı olabiliyor. Her belirti diyabet demek değildir. Fazla kafanızı yormayın :)
 
Benim diyabetim 5 yaşındayken teşhis edilmiş. Doğuştan mı ya da teşhisten yakın zaman öncemi oluştuğu belirlenememiş. Genelde hareketli olan bir çocukken, hareket etmemek için bahaneler yaratan fazlaca su içip haliyle sık tuvalete giden, hızla kilo kaybeden bir hal almışım. Aile tanıdığı olan doktorumuza götürdüklerinde sarılıktan şüphelenmiş. Tahlil yaptırıyorlar. Şeker 500 bilmem kaç küsür. Annem babam teyzem dayım ne olduğunu anlamamışlar. Şeker ne? Hastalığı nasıl olur? Biz şimdi ne yapacağız. Eminim küçük yaşta çocuğuna diyabet teşhisi konan her aile büyük bir korkuya kapılıyordur. Burda hem devlete hem de yaşayarak öğrenenlere büyük iş düşüyor. Kendi kenidinizin doktoru olmak, çocuğunuzun doktoru olmak başlarda ağır gelsede, kabullenmeye başladığınızda bir nebze rahatlıyorsunuz.
 
Çocuğunuzun her zamankinden daha fazla susadığını, daha sık tuvalete gittiğini, fazlaca yeme isteği olduğu halde kilo kaybı yaşadığını gözlemlerseniz en kısa zamanda doktorunuzdan randevu almanız gerekir. Bazı çocuklarda farklı belirtilerinde olduğunu duymuştum. Bunlar; mide bulantısı, ağız kokusu, halsizlik gibi durumlar olabilir. Durumu tam olarak anlamak için mutlaka doktora başvurarak gerekli tahlilleri yaptırmanız gerekir.